Her ne yaptıysam yine seni korumak, üzmemek, senden hiçbir zaman ayrı olmamak için yaptım !
Bu bir kaçış değildi, asla terk ediş değildi !
Kısa bir süreliğine uzaklaşmaktı ...
Sen ve ben ; benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim şehirdeki, benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim mahalledeki, benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim evin önünde neşeli şarkılar söyleyip oyunlar oynayan iki yaramaz çocuk gibiydik ...
Burnuma bir yağmur damlası düşünce sessizce uzaklaştım senden ... Çünkü yağmurun birazdan başlayacağını ve seni ıslatacağını, çakan bir şimşeğin seni korkutacağını ve sana zarar vereceğini, fırtına çıkarsa seni savurup götüreceğini biliyordum !
Ben ıslansam da önemli değildi ama sana bir damla bile yağmur düşmesini istemedim . O kadar değer veriyordum sana ! Benim için üzerine bir küçücük yağmur damlası düşmesi kıskanılacak kadar değerliydin ...
Orada kalsaydım, yanında kalsaydım benimle ıslanırdın biliyorum ancak ıslandığı için annen kızardı sana, eve gidince döverdi belki ... Daha çok ağlardın, daha çok üzülürdün o zaman . Belki de sokağa çıkmama yada benimle oynamama cezası alırdın ... Bu da onu ömür boyu kaybetmem demekti seni ...
Sorsam sana ıslanmayı,oyuna devam etmeyi ve annenden dayak yemeyi göze alırdın biliyorum ... Sormadım da bu yüzden ....
Bir şemsiyem olsa koruyabilirdim belki ıslanmaktan ... yoktu ! Eve gidip alasıya yine ıslanırdın ...
''Yağmur yağacak'' desem ‘’fırtına kopacak’’ desem anlatamazdım, ''ıslanacaksın'' desem umursamazdın biliyorum ...
Burnuma bir yağmur damlası düşünce telaşlandım ; hemen bir çözüm yolu bulmalıydım...
Gözlerine son baktığımda oyun oynamaktan mutluydun ve kara bulutların üstümüzde dolaştığını, yağmurun yağacağını fark etmiyordun bile ... Güneş tüm parlaklığıyla benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim şehirdeki, benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim mahalledeki, benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim evin önünü aydınlatıyordu, pamuk gibi bulutlar da birbirleriyle kovalamaca oynuyorlardı aynı bizim gibi ; sana göre ....
Planıma göre ben gittiğimde o da bir müddet anlamsızca orada duracaktın, arkamdan bağırıp beni çağıracaktın ,sesine ses gelmediğinde boş kalan caddede durmaktansa evine gidip pencereden yağmuru izleyecektin ... Yağmuru izlerken elbette ki ağlayacaktın , ‘'kıvırcık çocuk niye gitti? Keşke biraz daha kalsaydı da oyunumuz uzasaydı'' diye düşünüp üzülecektin ve yüreğin burkulacaktı ...
Ama planımın diğer bölümüne göre yağmur dindiğinde evimden neşeyle çıkacak,elimde pamuk helvalarla, elma şekerleriyle ve rengarenk balonlarla neşe içerisinde adını bağırıp seni çağıracaktım ... Sen de annenden izin alıp evinden çıkacaktın ve oyunumuza neşe içerisinde devam edecektik ... Renkli balonları özgürlüğe bırakacak, pamuk helvamızı keyifle yiyecek ve elma şekerini neşeyle iştahla ısırırken yüzümüz gözümüz kıpkırmızı olacağı için birbirimize bakıp kahkahalarla gülecektik ...
Planımın bir bölümü tuttu .
Burnumun ucuna düşen yağmur damlasından sonra hızla uzaklaştım oradan ve ondan .
Sana ''git ve bir müddet hayatımın fırtınalarından uzak dur'' diyemeyeceğim ve hızlanıp yağmura da yakalanmaman için köşe başında beni bekleyen başka birisinin oyun oynama teklifine bile ‘tamam’ dedim .
Sen, önce oyunu bırakıp sessizce gidişime bir anlam veremedin, sonra beni çağırdın ancak sesine ses gelmedi . Köşe başındaki çocukla oynayışımı izlerken arkamdan yaşlı gözlerle baktın . Bunu görünce inan ki içim sızladı ..
Baktın ki ben dönmeyeceğim , sen boynunu büküp evine yöneldin . Evine girince ben de gözümü camınıza diktim . Uzaktan seni izledim !
Sen odasına çekilip kendine oyuncak bir ayıdan oyun arkadaşı yapmayı denedin ; olmadı ! Sıkıldın, yalnız kaldığını ve terk edildiğini hissettin . Ben dışarıda yağmur altında şarkılar söylerken izledim tüm bunları ; duymadın, görmedin ...
Sonra kızdın bana, darıldın . Düşündün, çözüm yolu aradın ancak tüm soruların çözümsüz kaldı ...
Bu arada yağmur yağdı, fırtınaya dönüştü, korkunç şimşekler çaktı !!
Bense seni daha iyi görebilmek için dışarıda kalınca ıslandım tabii ... Annem kulağımdan çekip eve götürdüğü bana kızdı,dövdü . Anneme kızdım, ağladım ama gözyaşımı çabuk sildim çünkü yağmur azalıyordu .
Yağmur dinince evden kaçıp elma şekeri, pamuk helva, renkli balonlar aldım .
Neşe içerisinde adını bağırıp seni çağırdım, bağırdım ama annen çıktı balkona ''kızım gelmek istemiyor'' deyince afalladım .
Ben bir daha çağırdım gelmedin ... Son kez bir daha çağırdım gelmedin ..Gelmedin .... Gelmedin ............
Şimdi dudaklarımı büzüştürmüş ne yapmam gerektiğini düşünüyorum benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim şehirdeki benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim mahalledeki benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim evin önünde .
Sen gelene kadar burada bekleyeyim mi, annenle konuşup ''ben de kızınıza küstüm, ona söyler misiniz'' diyeyim mi yoksa elimdeki elma şekeri ve pamuk helvayı hışımla fırlatıp attıktan sonra renkli balonları tek tek patlatıp evime kapanıp ağlayayım mı ?????
Tamam ; sen ve ben, benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim şehirdeki benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim mahalledeki benimsemeye çalıştığım ancak beni bir türlü beni benimsemeyen bizim evin önünde neşeli şarkılarla oyun oynayan iki yaramaz çocuk gibiydik ... Ama ben bir an önce büyümek istiyorum ... Ama seninle ...
İki Yaramaz Çocuk
Reviewed by fatxora
on
06:50
Rating: 5
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder